Diş Beyazlatmanın Kimyası
Diş beyazlatmasında hidrojen peroksit kullanımı sanıldığı gibi yeni bir yöntem değldir. İlk olarak 1884 yılında Harlan hidrojen dioksit olarak tanımladığı maddeyi diş beyazlatmasında kullanmıştır. Hidrojen dioksit bugün kullandığımız hidrojen peroksittir.
Hidrojen peroksitin agartıcı etkisini gösterebilmesi için önce mine ve dentinin içine alınması, burada oksidasyon reaksiyonu oluşturaması ve renkleşmeye neden olan molekülleri serbestlemesi gerekmektedir. Hidrojen peroksitin mine ve dentine penetrasyonunu ve oksidasyon sürecini hızlandırmak amacıyla 1918 yılında Abbot ilk olarak bugünde kullanılan ışık kaynağını geliştirmiştir.
Hidrojen peroksit kimyası
Diş beyazlatmada kullanılan kimyasallar beyazlatma süreci oldukca karmaşık olmakla birlikte süreçteki en önemli aşama oksidasyon reaksiyonudur. Oksidasyon organik maddenin CO2 ve suya dönüşmesidir. Oksidasyon reaksiyonuna en basit örnek odunun yanmasıdır. Beyazlatma oksidasyonu ile yanma oksidasyonu arasındaki en büyük fark reaksiyon hızı ve oluşan ürünlerdedir.
Yanma oksidasyonunda madde hızla CO2 ve suya dönüşür ve ısı açığa çıkar. Beyazlatma oksidasyonunda ise madde orijinal renginden daha açık renkli ürünlere yavaşça dönüşür. Metallerin korozyonu yavaş oksidasyona iyi bir örnektir.
Beyazlatma sürecinde redox reksiyonu olarak adlandırılan oksido redüksiyon reaksiyonuda meydana gelir. Bir redox reaksiyonunda oksidasyon maddesinin (H2O2) eşlenmemiş elektronları olan serbest kökleri vardır ve elektronlarını vererek indirgenir. İndirgenme maddesi ise (Mine) elektronları alarak okside olur.
H2O2 Bir oksidasyon maddesidir, HO2. + O2. gibi çok aktif kökler oluşturabilir. Saf sulu ortamda zayıf asittir. Daha aktif olan HO2. oluşumunu arttırmak amacı ile normalde zayıf asit olan hidrojen peroksitin alkali olması gerekmektedir. Bunun için ideal pH 9.8-10.5 olmalıdır. Böylece daha fazla miktarda H02 açığa çıkacak ve çok daha hızlı beyazlatma sağlanabilecektir.
Dental Beyazlatma Mekanizması
Dental beyazlatmada önce hidrojen peroksit mine ve dentin organik matrisine diffüze olur. Serbest köklerin elektronları eşlenmemiş olduğu için elektrofiliktirler ve sabit değillerdir. Bu kökler sabit hale geçmek için organik moleküllerin doymamış karbon çift bağlarına etki ederek elektron konjügasyonunda kesilmeye neden olurlar.
Mine organik moleküllerinin absorbsiyon enerjisi degişir. Bu moleküller daha açık renktedir. Böylece minede başlangıç beyazlaması elde edilmiş olur. Başlangıç beyazlamasından sonra, pigment içeren karbon zincirleri aralanır ve daha açık renkli zincirler oluşur. Genellikle sarı pigmentli olan karbon çift bağları, renksiz olan alkol gibi hidroksi gruplarına değişir.
Beyazlatma ilerledikçe sadece hidrofilik renksiz yapıların kaldığı bir noktaya gelinir. Bu minenin doygunluk noktasıdır. Beyazlama bundan sonra yavaşlar ve işleme devam edilirse proteinlerin ve karbon içeren diger maddelerin karbon iskeletini yıkmaya başlar. Mine kaybı başlar ve geri kalan madde CO2 ve suya dönüşür. Bu nedenle dişhekimi doygunluk noktasını çok iyi hesaplamalıdır.